Aylık Okumalar - Ekim | Kitaplarla Geçen Bir Ay

avatar

Herkese selamm. 🙋‍♀️

Sanırım blog sayfam gittikçe kitap ve film incelemeleriyle doluyor. Sayfama girdikçe kütüphânede geziniyormuş gibi hissediyorum. Çeşitlilik olmasını her zaman tercih etsem de bu hâlini de seviyorum. Şu sıralar okuma konusunda beni hayli motive ediyor bu durum. Okudukça yazmak, yazdıkça da okumak istiyorum. Galiba en aktif olduğum dönemlerden birindeyim. Umarım böyle devam eder. 🌠


20231207_113542.jpg

Ankara'da düzenlenen 19. Kitap Fuarı, birkaç gün önce kapılarını biz kitapseverlere açtı. Başından beri aklımdaydı oranın havasını solumak ama yanıma eşlik edecek kimseyi bulamadım. Eskiden arkadaşlarla gider saatlerce gezer elimiz kolumuz dolu dönerdik. Hem de aynı haftada birkaç defa tekrarlanırdı bu. Son dönemlerde artan fiyatlardan dolayı cazibesini yitirdi. İnternetten satın almak daha ekonomik ve kolay olunca oraya yöneldik ister istemez. Onca yol gidip, kalabalıkla mücadele ettikten sonra beğenilen kitapları Amazon'un birkaç katına almak enayilik kabul ediliyor artık. Sırf imza günü ve söyleşiler hatrına ayakta tutuluyor bence. Onda da aradığın kişileri bulmak çok nadir.

Ben böyle düşünceler içinde gelip giderken bir rüya gördüm. Şu sıralar okuduğum Mezbaha Beş kitabının yazarı olan Kurt Vonnegut meğerse bizim fuara teşrif etmiş. Ben de onu dinlemeye ve kitabını imzalatmaya gitmişim. Bak sen şu işe. 🤭
Yıllar önce bu dünyadan gitmemiş miydi o? Yoksa kitaptaki Billy Pilgrim gibi zaman yolculuğundaki duraklarından biri miydi Ankara? 🤷‍♀️
Ben böyle duygular içindeyken kitabını bitirmeye çalıştım dün. Ne olur ne olmaz bir de bakarsın gelivermiş yazar. Hazırlıklı olmak için okumaya hız verdim ama daha 70 sayfam kaldı. Bu arada aramızda kalsın ama hiç beğenmedim kitabı. 🤫
Acaba arka kapakta yazan o komik ve eğlenceli satırlar ne zaman gelecek? Sırf bu yüzden sepetimdeki Kedi Beşiği'ni çıkardım. En kült kitabı ile frekansımız tutmadı sonuçta. Neyse daha fazlasını aralık okumalarına saklayayım. Belki beni son sayfaları şaşırtır da severim belli olmaz.


20231207_113516.jpg

Şu yazımda bahsettiğim kitabın yanlışlıkla üçüncü cildi olan Ay ve Delilik'e başlamış bulundum. Sonradan fark ettim bunu ama hiç önemli değil. İkinciyi de diğer ay okurum, nasılsa birbiriyle bağlantısız öykülerdi. Umarım öyledir yani.
İlk cildi olan Son İblis'i çok beğendiğimi ifade etmiştim. Karanlık ve şeytani yanı ağır basıyordu. İblis'in insanları yoldan çıkarmak için türlü numaralar sergilemesine ve insanların her defasında kibrine yenilerek o çukura yuvarlanışına tanık olmuştum.

Kitapta insanların yeni bir hayat kurma çabalarının ağırlıklı yer tuttuğu öyküler bulunuyor. Yeni yurtlarında eski dostlarla ve geçmişin hayaletleriyle yüz yüze gelen, yaşamaya devam edebilmek için hikâyelere ve geldikleri coğrafyaya özgü bir kara mizaha tutunan karakterler vardır.
(Arka Kapak)

Isaac Bashevis Singer tarafından kaleme alınan 19 öyküden 9'unu beğendim. İçindekiler kısmında bunu işaretlediğim için daha sonra elime aldığımda o kısımları keyifle okuyabileceğim. Anlatım tarzı yine mükemmeldi diyebilirim. Aynı şekilde çevirisi de. Aslı Biçen çok iyi iş çıkarmış.

Tekrardan anladım ki başka kültürdeki insanlar ve yaşamları ne kadar bize benziyor. İnanç şekilleri, korkuları, sevinçleri, eğlenmesi, gülmesi, ağlaması, hüzünlenmesi o kadar biz gibi ki. Bu tarz ve farklı kültürlere ait eserler okumayı bu yüzden seviyorum. Amacım da buydu zaten.

Orada, Tanrı'nın büyüklüğünü idrak edebilmek için insanın kendi hiçliğini fark etmesi gerektiği yazıyordu. İnsan kendini önemli bulduğu müddetçe ilahi gücü göremiyordu. (sf 23)

Gehinam'dan (cehennem) neden bu kadar korkarlar? Orayı da Tanrı yarattığına göre kılık değiştirmiş bir cennet olmalı. (sf 107)

Kitaptaki bir öykü tıpkı Aziz Mahmud Hüdaî kıssasındaki, bir göz açıp kapayınca kendini hacda bulan adamın hikâyesine benziyordu. Hacı olmuştu, tavaf etmişti fakat geri döndüğünde karısı dahil kimse ona inanmamıştı. Kadı Mahmud ise bu olayın hikmetini öğrendiğinde hayatı değişmişti. İşte burada da ona çok benzer bir olay yaşanıyordu. Beğendim.

"Başka birinin ilacını kim kullanır?" diye sordum.
"İnsanların elinden gelse, birbirlerinin gözlerini bile çalarlar." diye cevap verdi. (sf 222)

Ardında iyi bir isim bırakma ayrıcalığı sadece köylülere ait. New York gibi bir şehirde insanın adı kendinden de önce ölüyor. (sf 225)


20231207_113310.jpg

H. G. Wells'in daha önce başka kitaplarını severek okumuştum. Tuhaf Kuş'un Görüldüğü Gece ise onlardan ayrılıyordu, masalsı bir hikâyeydi diyebiliriz. Diğerlerinden daha fazla seveceğimi düşünüyordum ama pek öyle olmadı. Farklı ve düşündüren bir okuma oldu.

Tek bir atışla kanadından vurulan kuş, yeryüzüne düşer düşmez bir melek olduğunu söyler. Bilinmeyen bir sebeple, 'Harikalar Diyarı'ndan ayrı düşüp 'Rüyalar Diyarı' olarak adlandırdığı dünyanın atmosferine girmiş, kısa süre sonra da bir rahip tarafından vurularak uçma kabiliyetini yitirmiştir. Yaşananlar karşısında şoke olan ve bildiği tüm dini metinleri gözden geçirmeye başlayan rahip, kanadı iyileştirmeye çalışır. Fakat bu biraz zaman alacaktır. Yeryüzünde geçirdiği her gün biraz daha insansılaşan Bay Melek ise insan gibi yaşamanın ne demek olduğunu öğrenirken sosyalist olmakla suçlanır.
(Arka Kapak)

Upuzun kapak yazısını sizler için biraz kısalttım. Çevirisi hoşuma gitmemişti zaten, şu satırlardaki cümlelerden bazıları bana bunu tekrar hatırlattı. Ayrıca kapakta yazan şu övücü cümle şimdi anlam kazandı gözümde: "H. G. Wells, Kurt Vonnegut mizahının öncüsü olan yazımını bu kitapta sergiliyor." (M. Sherbourne)

O an bu sözlerle ne kast edildiğini anlayamamıştım, ilk paragrafta bahsettiğim ve beğenmediğimi söylediğim o kitabın yazarının mizahına benziyor denmiş. Kendi içimde ne kadar tutarlı olduğumu görmüş oldum böylece. Aslında bu kitaptaki beyinsiz insanlara gıcık oldum ben, davranışları meleği her şaşırttığında onların yüzünden utandım. Meleğe rezil olmuşuz gibi hissettim. Bu yüzden, 158 sayfalık küçücük kitap hiç bitmeyecekmiş gibi geldi. Bir meleğin kâbusuydu sanki insan.

Eğer bir tür nadirse, onun hayatta kalmaya uygun olmadığı düşünülür. (sf 18)

Bence dikkatimizi etrafımızdan, duyularımızla hissettiğimiz dünyadan çektiğimizde huzurlu bir yere, başka dünyalara gidiyoruz. Gün sona ererken yıldızları, uzaydaki diğer dünyaları gördüğümüz gibi. Bunları en belirgin görenlerse sanatçı ruhlu hayalperestler. (sf 25)

"Siz insanların en garip yanı başkalarına acı vermeye çok istekli ve hazır olmanız." dedi.
"Ama insanlar kendileri acı çekmekten hoşlanmıyor." dedi Melek. (sf 103)

Konusunu kısaca söylemek gerekirse avcılık yapan bir papaz tuhaf bir kuş zannettiği bir şeyi silahla vurur. Kanadından yaralanan o şey bir melektir. Aslında bir düşüştür bu, düşmüş melek.. Bu dünyayı bir rüya, içindeki canlıları da mitolojik varlıklar olarak bilmektedir. Gün geçtikçe dış görünüşü insanlara benzeyen meleğin başından geçen serüvenlere tanık oluruz bu kitapta. Yavaş yavaş insanlara benzemeye başladıkça, acı, hüzün, keder gibi duyguları tattıkça mutsuzlaşır.

"Burası gerçekten de bir meleğe göre değil." dedi Melek. "Burası bir savaş, acı ve ölüm dünyası. Öfke insanı ele geçiriyor. Acının ve öfkenin ne demek olduğunu bile bilmiyordum ama şimdi ellerim kana bulandı. Düştüm. Bu dünyaya gelmek düşmek demek. İnsan acıkıyor, susuyor ve binbir arzuya kapılıp acı çekiyor. Ayakta kalabilmek için direnmek, öfkelenmek ve saldırmak gerekiyor." (sf 152)

"Git de saçını kestir. Git de saçını kestir." dedi üç küçük çocuk şarkı söyler gibi.
"Ne kadar garip bu insanlar." dedi Melek.
"Dünkü adam kanatlarımı kesmek istedi, şimdi de bu küçük yaratıklar saçlarımı kesmemi istiyorlar.
Köprüdeki adam da "Suratındaki boyaları sil." demişti. Yakında benden geriye hiçbir şey kalmayacak. (sf 82)


20231207_113331.jpg

Muzaffer Buyrukçu ismini daha önce hiç duymamıştım. Kitap sitesinde gezerken bütün öykülerinin toplandığı serinin, Her Şey Bittiği Yerde Başlar isimli birinci kitabını görünce alıp tanışmak istedim. Diğer kitaplarını da indirimde görünce birkaç tanesini daha attım sepetime. Genelde böyle çeşitli yerlerdeki yazıların tek basımda birleştirilmiş hallerini çok seviyorum. Elimden geldiğince kütüphâneme katmaya çalışıyorum.

Önemli edebiyat ödüllerini kazanan Buyrukçu'nun; işçilerin ve işsizlerin, serserilerin ve kabadayıların, ev hanımlarının ve fahişelerin, sakatların ve delilerin, toplumda ve hatta edebiyatta pek görünmeyen insanların öykülerini anlatmadaki ustalığı; yakından tanıdığı karakterleri ve öykülerini son derece özgün bir üslupla kurgulamasında yatar.
(Arka Kapak)

Kapak yazısını görünce alıp okumaya karar vermiştim. Katran, Acı ve Korkunun Parmakları kitaplarının birleşiminden oluşuyordu. Anlatım tarzı ve akıcılığı çok güzeldi. Bahsedildiği gibi kimsenin görmediği insanlar üzerine, sahne ışığı tutmuştu adeta. Öykülerin konularının hepsinin bana hitap ettiğini söyleyemeyeceğim ama dediğim gibi aktarmasını başarılı bulduğum için diğer eserlerine de kesinlikle göz atacağım.


20231207_113350.jpg

Sıradaki ise İş Kültür'den çıkan Şifreli Dedektiflik serisinden olan Kızıl Yakut Taşlı Kitap. Alt başlığı, 'İpuçları Peşinde Şifreli Orta Çağ Polisiyesi' olması hayli ilgi çekici gelmişti. Christa Holtei imzalı bu kitabın çizeri de Volker Fredrich. 10 yaş üzeri, sezgi yeteneği yüksek ve meraklı okurlara hitap eden bu seri hoşuma gitti. Bulabildiklerimi almaya çalıştım ve içlerinden birini rastgele seçerek okumaya başladım.

Erlenburg, 1390 yılı sonbaharı. Kızıl Yakut Taşlı Kitap çalındı. Kitabı manastıra babası hediye etmiş olsa da henüz birkaç haftadır öğrenci olan Paul en kuvvetli şüpheliydi. Gerçek hırsızı bulmak oldukça güç, Orta Çağ dedektifleri bu nedenle sizin yardımınızı bekliyor.
(Arka Kapak)

Konusu kapakta yazılan gibiydi. Çalınan kitabı, dışarıdan giriş çıkışlara kapalı olan bir yerde arıyordu dört kafadar. İpuçlarını birleştirerek ulaşmaya çalışıyordu ona. Buraya kadar her şey kulağa heyecanlı geliyor ama ben pek beğenmedim. Çünkü içinde çok fazla dini terim ve bilgi vardı. Kendi inançlarında geçen ritüeller küçük bir çocuğun kafasını karıştırabilir. Ayrıca gizem yönünü de zayıf buldum. Büyükler için bile tavsiye edebileceğim bir kitap değil ne yazık ki.
Umarım her ebeveyn bu tarz kitapları çocuklarına okutmadan önce kendileri okuyordur diye ümit ediyorum..


20231207_113413.jpg

Yaklaşık yüz yıldır eski ve perili bir evde büyüdüğünü iddia eden Sonja Kaiblinger imzalı Korkunç Harry | Kim Korkar Hayaletlerden kitabını da çerezlik olarak adlandırabilirim.

On bir yaşındaki Otto'nun yaşıtlarından çok farklı bir özelliği vardır: Hayaletleri görmek. Sharon teyzesiyle birlikte yaşadığı evde üç hayalet ve bir yarasa da ona eşlik eder. Okul gezisi sırasında Korku Ülkesi adlı lunaparka yolu düşen Otto'nun hayatı o günden sonra daha maceralı bir hâl alır. Yakın çevresindeki hayaletlerin ve arkadaşı Emily'nin ortadan kaybolmasının arkasında kimler vardır?
(Arka Kapak)

Belki 13-14 yaşında bir çocukken okusaydım severdim. İçinde, dilimize Azrail diye çevrilmiş bir yaratık var ama bizim bildiğimiz manada değil. Bir görevli gibi ölen kişilerin ruhunu toplayıp onları arada kalmaktan kurtaran maaşlı bir eleman gibi yansıtılmış. Biraz kafa karıştırıcı olabilir. Okurken ben orayı hep hayalet görevli olarak geçirdim aklımdan.


20231207_113433.jpg

Son olarak bahsedeceğim kitap Tübitak yayınlarının Bilim Bunu Çözer Serisi'nden, O ses Ne?
Altı yaş ve üzerine önerilen serinin bu eserin yazarı Mary Lawrence ve tatlı çizimleri yapan kişi de Lynn Adams.

Bilim Bunu Çözer serisindeki karakterlerin hepsi, gerçek hayatta karşılaştıkları sorunları çözmek için bu bilimsel becerileri kullanıyor. Her bir kitapta eğlenceli bir öykü anlatılıyor, merak uyandıran bilimsel bir konu ele alınıyor, bilimsel becerilerin ve okuma becerilerinin gelişimi destekleniyor. Küçük bilim insanlarının yapabileceği bir etkinliğe yer veriliyor.
(Arka Kapak)


20231207_113450.jpg

Konusu kısaca şöyle; Ozan ailesiyle birlikte bir köy evine tatile gider. Evin dışarıdan görüntüsü korkutucu gelmiştir ve içinde hayaletlerin yaşadığını düşünür. Ablası Pelin ile gece duyduğu her sesin başka korkunç bir şeyden geldiğine inanır.
Sayfa aralarında seslerin nasıl duyulduğuna ve daha birçok soruya çaktırmadan cevap verilir. En sonda bir etkinlik vardı, çocuklarınızla birlikte yapmak eğlenceli olacaktır. Ayrıca resimler de çok hoşuma gitti. Tavsiye edebilirim bu seriyi.


20231007_055225.jpg

Ekim ayında okuyup da başka postlarda size daha önceden tanıttığım kitaplar oldu. Onları buraya eklemek istiyorum. Şu yazımda Emma Steinkellner imzalı Çaylak Cadı'dan keyifle bahsetmiştim.


20231013_101807.jpg

Gözlerini kullanmadan gören adam olan, Şeker Henry'nin İnanılmaz Öyküsü de bu ayın efsanelerindendi. Hem Roald Dahl imzalı kitabı okumak hem de Wes Anderson'ın gözünden beyazperdeye yansıtılan kısa filmini izlemek olağanüstüydü. Bu postumda daha fazlasına ulaşabilirsiniz.


20231023_213954.jpg

Canım Agatha Christie'den Ölüm Oyunu'nu da bu ay okumuşum. Şu efsane kadroya bakar mısınız? İyi ki şu yazımda bahsetmişim, konusunu merak ediyorsanız bakabilirsiniz. 🙆‍♀️


20231204_170509.jpg

Son olarak birkaç gün önce burada anlatmaya çalıştığım iki güzel kitapla ekim ayını kapatmışım. Yazarı bilinmeyen ve dilimize Acayip Yaratıklar Sözlüğü olarak çevrilen Acâyibü'l Mâhlûkat ve Garâyibü'l Mevcûdât ile Ahmet Burak Turan imzalı Türk Canavarları Sözlüğü'nü okumaktan mutlu oldum. Keyifli bir yolculuktu benim için. ⛵
Umarım karşımıza hep böyle iyi kitaplar çıkar ve de iyi insanlar.. 🌠
Okuduğunuz için çok teşekkür ederim arkadaşlarım. Siz neler okudunuz, neler tavsiye edersiniz? 💐



0
0
0.000
14 comments
avatar

Sanırım blog sayfam gittikçe kitap ve film incelemeleriyle doluyor. Sayfama girdikçe kütüphânede geziniyormuş gibi hissediyorum.

Bence bu güzel bir şey 🤗
Kitap fuarlarına gitmek bir zamanlar benim de çok sevdiğim bir şeydi. O zamanlar fiyatlar bu kadar pahalı değilken bol bol gidiyordum. Ama son zamanlarda hem kitap fiyatlarının artmasından hem de benim kitaplara eskisi kadar ilgili olmamamdan kaynaklı gitmiyorum.

Agatha Christie romanlarını gözüm kapalı alırdım bir zamanlar. Çok güzeldi o kitapları okumak. Özellikle lise yıllarımda.
Acayip Yaratıklar Sözlüğü ve Türk Canavarlar Sözlüğü çok ilginçmiş. Bunları araştıracağım. 😀

0
0
0.000
avatar

Bence bu güzel bir şey 🤗

buna sevindim 🤗

benim kitaplara eskisi kadar ilgili olmamamdan kaynaklı gitmiyorum.

umarım kitaplara olan ilgin eskisi gibi olur ve yine kitap incelemeleri okuruz senden 🙂

Acayip Yaratıklar Sözlüğü ve Türk Canavarlar Sözlüğü çok ilginçmiş.

ben sevdim, sen de seversin umarım ✌
çok teşekkür ederim uğradığın ve bu güzel yorumun için 🌾

0
0
0.000
avatar

Bence çok güzel bir blog sayfan var. Ve çok geniş bir kütüphanen ve bu çok güzel bir şey. Yine çok farklı ilk def duyduğum yazar ve kitapları paylaşmışsin çok teşekkür ederim arkadaşım. Emeklerine sağlık 🥰

0
0
0.000
avatar

Bence çok güzel bir blog sayfan var. Ve çok geniş bir kütüphanen ve bu çok güzel bir şey.

böyle düşünmene gerçekten sevindim 🤗
yazarları ve kitapları doğru şekilde tanıtabiliyorsam ne mutlu bana..
çok teşekkür ederim arkadaşım 💐

0
0
0.000
avatar

Şimdi usulca bir kütüphaneye girelim. Bakalım hangi kitaplar bizleri bekliyor. Bu ay neler okuyabiliriz. Mezbaha Beş kitabını mı okusam? Kitabı okumaya başlarsam, sanki bir rüyanın içinde olacağım endişesine niye kapılıyorum ki?

En iyisi insanları yoldan çıkaran ve içimize korku hissini aşılayan bir kitap bakayım. İşte orda “İblis” Listeme alıyorum. Beni masalsı bir hikayelere ortak eden kitapları okumak da çok keyifli olurdu. Dur bakalım buralarda ne var? “ Tuhaf Kuş’un Görüldüğü Gece” bu başlığı çok sevdim:))
Son olarak, “Her şey Bittiği Yerde Başlar” kitabıyla tanışmak da çok güzeldi.

İçten ve samimi yazını okumak keyif verdi. Çok Teşekkürler:))

0
0
0.000
avatar

Şimdi usulca bir kütüphaneye girelim. Bakalım hangi kitaplar bizleri bekliyor. Bu ay neler okuyabiliriz. Mezbaha Beş kitabını mı okusam? Kitabı okumaya başlarsam, sanki bir rüyanın içinde olacağım endişesine niye kapılıyorum ki?

bu ne güzel giriş cümleleri böyle..
ben de bu içten sözlerin için çok teşekkür ederim 🤗

0
0
0.000
avatar

Bu arada aramızda kalsın ama hiç beğenmedim kitabı. 🤫

Sırrın benimle mezara gelecek merak etme 😂

Tuhaf Kuş'un Görüldüğü Gece ise onlardan ayrılıyordu, masalsı bir hikâyeydi diyebiliriz.

Arka kapak yazısı oldukça ilgimi çekti. Konu benim için biraz daha ayrıldı diğerlerine göre. Bir de bütün duygulardan daha çekilmezi varsa bence o da utanç. Üzüntü, mutluluk, pişmanlık ve daha nicesi elbet azalıyor ya da sendeki o güçlü etkisini kaybediyor ama utanç öyle değil. 5 yıl önce utandığım bir olayı bile kişiliğim tamamen değişmese ilk günkü yoğunluğuyla tekrar tekrar yaşıyorum. Başkaları veya topluluk adına utanmak da çok farklı olmasa gerek.

Çevirisi hoşuma gitmemişti zaten,...

Keşke bazı kitapların orijinal dilini bulmak bu kadar zor olmasaydı. Bazı dilleri çalışmak için birebir olabilirdi.

Gün geçtikçe dış görünüşü insanlara benzeyen meleğin başından geçen serüvenlere tanık oluruz bu kitapta.

Aslında İncil'deki ilk melek tasvirlerine baktığımızda bu insana dönüşme süresinde insanların gündelik yaşamı ile bence oldukça bağdaştırılabilir. Senin kitaptan alıntıladıklarınla anladığım kadarıyla tabii ki. Bu kitap da oldukça ilgimi çekti ya. Sen beni iyice fakir edeceksin 😂

Muzaffer bey gibi yazarları görmeyi seviyorum. Bence yazar o kişilikleri anlamadan hatta kendi içinde yaşayamaz. Ve bazılarının senin tabirinle kimsenin görmediği insanları anlamaları oldukça değerli. Herkesin yiyebileceği bir yemek değil kesinlikle.

Ve bir de Şeker Henry'nin İnanılmaz Öyküsü'nü izleyeli ne çabuk 2 ay olmuş. Hiç beklemiyordum bu kadar zaman geçmiş olmasını. Senin postunla birlikte hemen sonrasında izlemiştim. Ve oldukça da hoşuma gitmişti.

Bende senin kütüphanenle ve beni nasıl etkilediğinle ilgili ilerde bir seriye başlarım belki; Sudefteri, Beril'i nasıl fakir etti? Vol... gibi belki 😂

Anlaşılan ne kadar hayal kırıklıkları olsa da fena geçmemiş bir aya benziyor. Umarım önümüzdeki ay senin için daha da iyi olur. Ve listeye eklenen başka kitaplar için teşekkür ederim ✨

0
0
0.000
avatar

Arka kapak yazısı oldukça ilgimi çekti. Konu benim için biraz daha ayrıldı diğerlerine göre. Bir de bütün duygulardan daha çekilmezi varsa bence o da utanç. Üzüntü, mutluluk, pişmanlık ve daha nicesi elbet azalıyor ya da sendeki o güçlü etkisini kaybediyor ama utanç öyle değil. 5 yıl önce utandığım bir olayı bile kişiliğim tamamen değişmese ilk günkü yoğunluğuyla tekrar tekrar yaşıyorum. Başkaları veya topluluk adına utanmak da çok farklı olmasa gerek.

söylediklerine katılıyorum o çok güçlü bir duygu, unutulmuyor galiba kolay kolay.
kitabı okurken de o şekilde hissettim, umarım bir gün okuyabilirsin sen de 🙂

Ve bir de Şeker Henry'nin İnanılmaz Öyküsü'nü izleyeli ne çabuk 2 ay olmuş. Hiç beklemiyordum bu kadar zaman geçmiş olmasını. Senin postunla birlikte hemen sonrasında izlemiştim. Ve oldukça da hoşuma gitmişti.

bana da öyle geldi hatta tekrar kontrol etme ihtiyacı hissettim, zaman çok çabuk geçiyor cidden.
bu arada izleyip beğenmene de sevindim 🤗

Bu kitap da oldukça ilgimi çekti ya. Sen beni iyice fakir edeceksin 😂

Bende senin kütüphanenle ve beni nasıl etkilediğinle ilgili ilerde bir seriye başlarım belki; Sudefteri, Beril'i nasıl fakir etti? Vol... gibi belki 😂

haha beni de diğer kitap kanalları fakir ediyor hep birlikte birbirimizi etkiliyoruz desene 🙆‍♀️
bu seri fikri güzelmiş aslında 🤭
ben kendi kendimi kandırıyorum şunu alacağıma bir kitap alırım, aa ben buna 3 kitap alırım diye her şeyin fiyatını kitapla kıyaslıyorum :)
bağımlılık gibi bir şey sanırım bu da 🤷‍♀️
ama en güzeli..

bu arada güzel sözlerin ve dileklerin için çok teşekkür ederim, böyle içten yorumların için de ayrıca mutlu oluyorum 💕

0
0
0.000
avatar

ben kendi kendimi kandırıyorum şunu alacağıma bir kitap alırım, aa ben buna 3 kitap alırım diye her şeyin fiyatını kitapla kıyaslıyorum :)

Bunu eskiden makyajla yapıyordum. Ve ojelerle. Kiloma rağmen dış görünüşe dikkat etmem gereken bir işte çalışıyordum. Şimdilerde ise bunu "Zaten bu parayı neye vermiyorum ki?" diyorum. Çünkü yarın daha pahalı olacak alamadığımla kalacağım.

Bende destan yazıyorum diye endişeleniyorum normalde. Gözlerimi kapatıp da paylaşa tıklıyorum. Diğer türlü biraz daha bakarsam yorumu silerim 😂 Beğeniyorsan destanları ne mutlu bana ✨

0
0
0.000