Bilimkurgu Öyküsü - Bağımsız Sinema - Bölüm 4

avatar
(Edited)

image.png

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3

Bölüm 4

Toplantıda kararlaştırdığımız üzere filmin gösterimi için Holoflix, Exatürk ve Insperon dijital platformlarıyla görüştük. Holoflix yöneticileri sadece Abyss platformunda üretilen yerli filmleri kabul ettiklerini ifade ederek bizi doğrudan reddettiler. Exatürk onlara muhtaç olduğumuz varsayımıyla öyle düşük bir fiyat teklifi verdi ki hiç düşünmeden geri çevirdik. Arzu ettiğimiz sonucu elde edebildiğimiz tek dijital platform Insperon oldu. Kültür Bakanlığı’na yaptığımız başvuru da umduğumuzdan kısa sürede sonuçlanınca Kum, Kül ve Karanfil’in çekimlerine planladığımız tarihte başlayabildik.

Filmin çekimleri sırasında önceki hiçbir filmimde olmadığı kadar tedirgindim. Kaygılı ruh halimi set ekibine ve oyunculara da fazlasıyla yansıtmış olacağım ki Timur bir akşam beni kenara çekip uyarmak zorunda kaldı. Timur her zamanki gibi haklıydı, oğlum İlke’nin de defalarca ifade ettiği gibi sanatım söz konusu olduğunda gözüm hiçbir şeyi görmüyordu. Ertesi gün istemeden kalbini kırdığım robot kamera operatörlerinden, ses mühendisinden ve çocuk oyuncudan özür diledim. Ekipçe yaşadığımız duygusal rahatlama filmin çocuk kahramanının annesine kavuştuğu sahneye denk geldi.

Bilinçaltlarımızın bir oyunu muydu, yoksa tümüyle bir tesadüf müydü bilmiyorum ama ruh hallerimizdeki bu değişim, çocuğun annesine kavuştuğu sahneye yansıyarak filmin inandırıcılığına ciddi katkı sağladı.

Kum, Kül ve Karanfil ülke genelinde sinemaların sadece beşte birinde vizyona girebildi ve beklediğimizin altında ilgi gördü. İlk gişe sonuçları elimize ulaştığında Timur neredeyse ağlayacaktı. İki çocuk okuttuğunu papağan gibi tekrarlayıp duruyor, sinemayı bırakacağına dair yeminler ediyordu. Çektiğimiz filmin dünya çapında bir klasik olacağını söyledim, ama bana inanmadı. Ben de film tam emin değildim aslında. Kâh filmin o güne dek çektiklerimin en iyisi olduğunu düşünüyor, kâh değerinden kuşku duyuyordum. Filmi izleyen sinemacı dostlarımdan gelen tepkiler karışıktı; filme âşık olduklarını söyleyenler de vardı, sıkıcı bulduklarını belirtenler de.

Filmin vizyona girmesinden bir hafta sonra Altyazı sinema dergisinin Pazar ekinde İhsan Müfit Aktaş’ın film hakkındaki eleştiri yazısı yayınlandı. İhsan kısa süren başarısız yönetmenlik kariyerinin ardından sinema eleştirmenliğine adım atmış ve beğenmediği filmleri büyük bir ustalıkla yerden yere vurmasıyla tanımıştı. İhsan’ın acımasız eleştirilerinden geçmişte çokça payımı aldığım halde, sektördeki birçok arkadaşın aksine, yazdıklarında art niyet aramıyor ve görüşlerine saygı duyuyordum. Yazıyı salonumun duvarına yansıtıp büyük bir merakla okumaya başladım.

İçimizdeki Çocuk

Yaşlanıyorum dostlar. Artık ne yediğim yemekten tat alabiliyorum ne içtiğim şaraptan. İnsan yaş aldıkça yeni şeylerle karşılaşma, şaşırma olasılığı iyiden iyiye azalıyor. Teknolojik oyuncaklar da ilgimi çekmiyor, Shakespeare’in Hamlet oyununun tiyatrolarda bininci kez oynanması da. Şu hayatta beni hakkı verilerek çekilmiş filmlerden başka hiçbir şey avutmuyor. Ne mutlu ki sinemayı iş edinmişim ve ne yazık ki artık sinemadan da sıkılmaya başladım.

Senin dertlerinden bize ne, bunları neden anlatıyorsun, diyebilirsiniz. Hatta bu uzun girizgaha yaş aldıkça çocuklaşmaya başlayan bir sinema eleştirmeninin kaprisi gözüyle bakabilirsiniz. Ben de o zaman yazdıklarımın dün akşam sinemada seyrettiğim Kum, Kül ve Karanfil filmi hakkında söyleyeceklerime bir girizgâh niteliğinde olduğunu söylerim.

Yapay zekalı danışmanlar yüzünden bütün filmlerin birbirlerine benzediği bir dönemde, Tunç Sezer’in son filmi Kum, Kül ve Karanfil’in bana ilaç gibi geldiğini peşinen söylemeliyim. Filmi izlerken sinema sanatını neden sevdiğimi hatırladım ve salondan yüzümde mutlu bir tebessümle çıktım. Film daha önce seyrettiğim bütün diğer büyük yapıtlar gibi gün boyunca zihnimde yankılanmayı sürdürdü.

Kum, Kül ve Karanfil’in oldukça basit bir hikayesi var. Samet’in annesinin tedavi için babasını Ankara’ya götürmesi gerekmektedir. Ailesi onu hastane köşelerinde zaman geçirmesini önlemek için teyzesine bırakır. Teyzesi ve eniştesinin oturduğu ev hafif bir eğimle kumsala kadar inen ormanlık bir alanın hemen kıyısındadır. Şehirde doğup büyümüş olan Samet başlangıçta çevresine ilgi göstermez, zamanını artırılmış gerçeklik gözlüğüyle oyun oynayarak ve holografik filmler seyrederek geçirir. Eniştesiyle birlikte yaptıkları küçük gezi sonrasında Samet yavaş yavaş doğanın cazibesine kapılmaya başlar. Bir yandan annesinin yanında olmayışının burukluğunu yaşarken, bir yandan da günlerini ormanda ve kumsalda çevresini tanımaya çalışarak geçirir.

Ağır tempolu, ‘sanatsal’ olması için zorlanmış filmlerden hoşlanmıyorum. Bu türden yapıtlar hakkındaki görüşlerimi ifade etmekten kaçınmadığım için bir aralar sinema dünyasının persona non grata’sı olmuştum. Oysa Tunç Sezer’in yoğun diyalog ve aksiyon içermeyen bu mütevazı filmini sevdim.

Tunç Sezer sinemanın tuzu biberi sayabileceğimiz doğal sesler, kokular ve görsel efektleri gibi tam da kararında kullanmış. Bu ölçülü tavrın filmin içerdiği nefis manzaralar için de geçerli olduğunu söyleyebilirim.

Film boyunca Samet’le birlikte güneş ışığına bakarken oluşan ışık demetlerini, yaprakların yere inen kıpırtılı gölgelerini, çalıların rüzgârda titreşmesini, ufukta oluşan salkım salkım bulutları, deniz suyunun patlayan köpüklerini, akşamüstü durulan denizi, güneş batarken uzayan gölgeleri, dalgaların kumda bıraktıkları izleri seyrederken hiç sıkılmadım. Ayrıca, guruldayan güvencinleri, ağustos böceklerinin cırıltısını, ormanın gümbürtüsünü, denizin iç çekişini, çakıl taşlarının hışırtısını dinlerken içimin huzurla dolduğunu itiraf etmeliyim.

Filmi izlerken ben de Samet gibi kumsaldaki ateşten saçılan kıvılcımlar, deniz minarelerinin kıvrımları ve renkli çakıl taşları nedeniyle büyük bir coşkuya kapıldım. Samet’le birlikte ıslak toprağın, biçilmiş otların, fırından yeni çıkmış taze ekmeğin, bahçedeki fesleğenlerin ve mor sümbüllerin kokusunu ciğerlerime çektim.

Samet’in artırılmış gerçeklik gözlüğüyle denizin üzerine yansıttığı yunuslar, ağaç dallarına kondurduğu kuşlar ve kumdan kalesinin içine yerleştirdiği askerler de filme dair hoşuma giden diğer yan öğelerdi.

Filmin yavan diyalogları, görsel kaliteyle bağdaşmayan müzikleri ve devamlılık problemleri de elbette gözümden kaçmadı. Belirttiğim kusurlarına rağmen Kum, Kül ve Karanfil'e derin duyarlığı, zarif kurgusu ve beni yeniden çocukluğuma götürmesi nedeniyle tam not verdim.

İçinizdeki çocuğa iyi davranın dostlarım. Sağlıcakla kalın.

Görsel Kaynağı: https://unsplash.com/photos/jH19kC1f45I



0
0
0.000
5 comments
avatar

i want to increase my steem power. please guide me.

Posted using Partiko iOS

0
0
0.000
avatar

There is no easy way without financial investment

0
0
0.000
avatar

Bu yazı Curation Collective Discord Sunucusunda küratörlere önerilmiş ve manuel inceleme sonrasında @c-squared topluluk hesabından oy ve resteem almıştır. @c-squared hesabı topluluk witness'ı olarak faaliyet göstermektedir. Projemizi desteklemek isterseniz bize buradan witness oyunuzu verebilirsiniz.
This post was shared in the #turkish-curation channel in the Curation Collective Discord community for curators, and upvoted and resteemed by the @c-squared community account after manual review.
@c-squared runs a community witness. Please consider using one of your witness votes on us here
0
0
0.000